Antik Roma da çeşitli hastalıklara karşı (Akıl hastalıkları) koruyucu olarak kullanılmıştır. Kehribar tozu ile bal karışımının boğaz, kulak ve göz rahatsızlıkları için, suyla içilen kehribar tozunun ise mide hastalıklarına iyi geldiği düşünülmekteydi.
Pers bilim adamı İbni Sina, kehribari bir çok hastalığa ilaç olarak niteliyordu.
Doğu ülkelerindeki inanışa göre, kehribar dumanı ruhu güçlendiriyor ve cesaret veriyordu.
Çin de, succinic asit ve haşhaşdan yapılan şurup sakinleştirici ve ağrı kesici olarak kullanılıyordu.
Orta Çağ da, sarılığın iyileştirilmesi için kehribar taneleri taşınırdı. Vücut zayıflığına ve cildin sağlıksız rengine bu sarı taşın sihirli güçlerinin engel olacağına inanılıyordu. Doğumu çabuklaştırdığı, yılan ısırmalarına, dişağrısına, romatizmaya çare olduğu düşünülüyordu.
Oleum Succini (Kehribar yağı), balsamum succini (Kehribar balzamı), extractum succini (Kehribar ekstresi) o dönemlerde reçetelerde sık sık kullanılmıştır.
Prusya lılarda böbrek taşı rahatsızlıkları için kehribar reçetelerini kullanmışlardır.
Litvanya da ölen kişinin ardından kehribar tütsü yakılarak, şeytani ruhların bedenden uzaklaşmasına ve iyi ruhların çağrılmasına çalışılırdı. Yeni doğan bebeklerin ise tütsülenerek hızlı büyüyüp yetişmesine, yeni evlilerin ise mutlu yaşayıp, savaşa giden erkeklerin zaferle dönmelerinin sağlanmasına çalışılırdı.
I. Dünya savaşına kadar kehribar hala bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktaydı. Votka ve kehribar parçalarından yapılan karışımın erkeklerde cinsel gücü arttırdığına inanılıyordu. II. Dünya savaşına kadar, özellikle Almanya da kehribar tesbihler bebeklerin üzerine konularak, dişlerinin acısız ve güçlü çıkması sağlanmaya çalışılırdı.
Bugün Litvanya da hala birçok kadın, parlatılmamış kehribardan yapılmış kolyelerle guatr dan korunmaya çalışıyorlar.
Herşeye rağmen hiç kimse, kehribar parçalarına dokunmanın vücudun elektriğini boşalttığını, okside olmuş yüzeyin bolca succinic asit ihtiva ettiğini ve bunun sinir sistemi üzerinde olumlu etkileri olduğunu, kalp ve böbreklerin düzgün çalışmalarına olumlu etkilerini inkar etmiyor.
|